Ziyaretcilerin Dikkatine

Arama motorlarında görünen başlık yada içerik görünmüyorsa lütfen aşağıdaki site içi aramayı kullanınız. Arama yaptıktan sonra aradığınız kelime ile ilgili başlığa tıklayıp araştırmanıza devam edebilirsiniz.

Bu Blogda Ara

12 Mart 2008 Çarşamba

Osmanlılar da Coğrafya-3

İstanbul’un Fethedilmesi ve Yüce Devlet Olma

İstanbul’un fethi iyi tahlil edildiğinde, Osmanlı’nın coğrafyayı ön planda tuttuğu açıkça görülür. Anadolu ve Rumeli hisarlarının yapılması, boğazların coğrafi özelliğinden dolayı, Bizans lehine olan coğrafyayı, Osmanlı lehine çevirme hareketi olarak algılanmalıdır. Öte yandan kuşatmanın ilkbahar mevsiminde (Nisan ayı) başlatılması ve mayıs ayının sonunda başarıya ulaşılması ise, tamamen bölge iklim şartları ile uyum içindedir (29 Mayıs 1453). Kuşatmanın son günlerinde (Mayıs ayının üçüncü haftasında), beklenen başarı elde edilemeyince, Padişah II. Mehmet Han’ın huzursuzluğu ve acele etmesi (zafer için atını denize sürmesi ve karadan gemileri Haliç’e indirmesi), iyi tahlil edildiğinde, yaz sıcaklarının yaklaşması ve böylece başarının bir başka bahara kalacağı endişesi yatmaktadır.

Fatih Sultan Mehmet’in yapmış olduğu savaşlarda coğrafi avantaj hep ön plandadır. Yine Fatih’in Amasra’nın fethi için, Amasra’ya hakim bir tepeye geldiğinde; “Burası, çeşm-i cihan (Dünya’nın Gözü) olsa gerek.”dediği ve tepeden yamaç aşağı askerleri ile kolayca Amasra’yı alışında coğrafya önemli rol oynamıştır.

Yavuz Sultan Selim Han’ın Mısır seferi, oldukça zor coğrafi şartlar altında yapılmıştır. O dönemin askeri üstünlüğü, seferi başarıyla sonuçlanmıştır. Ancak daha sonraki dönemlerde, Mısır, Hicaz ve Yemen, Anadolu ile hiçbir zaman coğrafi bütünlük oluşturmadığından, Osmanlı’ya çok pahalıya mal olmuş ve koskoca devletin yıkılışında önemli etkileri olmuştur.

Bilimde ve Mekanda Gerileme Dönemi

Her ne kadar, Kanuni Sultan Süleyman Han’ın dönemini Osmanlı Devleti’nin zirveye ulaştığı dönem olarak kabul edilse de, çoğu tarihçiler tarafından bu dönemin gerilemeye doğru yüz tuttuğu bir dönem olarak kabul edilir. Çünkü bu dönem artık Osmanlı Yüce Devleti’nin sınırları oldukça zorlanmış ve doğal coğrafi sınır hayli aşılmıştır. Gerek Arap yarımadası ve gerekse Kuzey Afrika, Osmanlı Coğrafyası ile hiçbir zaman bir bütünlük sağlayamamıştır. Öte yandan Balkanlar’da Tuna nehri, doğal bir coğrafi sınırı oluşturmaktadır. Osmanlı’nın Balkanlar’da doğal sınır olan Tuna’yı zorlaması ve nehrin öbür yakasına geçmek için göstermiş olduğu gayretler, Osmanlı Devleti’ne çok pahalıya mal olmuştur.

Viyana kuşatmasındaki başarısızlık, coğrafyanın ortaya çıkardığı bir sonuçtur. Kanuni Sultan Süleyman, 1529 yılında Viyana’yı kuşatmak üzere sefere çıkar. Ancak hava şartları göz önünde tutulmaz. Oysa mevsim, Balkanlarda yağmur mevsimidir. Buda ile viyana arasında bardak boşanırcasına yağan yağmur, yolları geçilemez hale getirir. Tam anlamıyla bataklığa dönüşen bölgede özellikle toplar taşınamaz. Buna rağmen Eylül sonlarında kuşatma başlatılır. Hava şartları iyice kötüleşmiş ve durmadan yağmur yağar. Yağışlar ile birlikte umulmadık derecede sert soğuklar yaşanır. Yağmur ve soğuk, Osmanlı ordusunu perişan eder. Bir taraftan yağmur ve soğuk, öte yandan açlık ve hastalıklar, ordunun moralini iyice bozar. Üç hafta süren kuşatma boyunca, gün geçtikçe şartlar kötüleşir. Padişah, tüm askeri birliklerini geri çekip, kuşatmayı yarıda keser ve böylece Viyana kuşatması başarısız sonuçlanır. Viyana, Osmanlı için bir hayal olarak kalır. Hatta bu başarısız kuşatma harekatı, Osmanlı Ordusu’nun moralini bozmuş ve fetih ruhunu zedelemiştir. Bir bakıma Osmanlı Devleti’nin, duraklama dönemine geçişi coğrafya tayin eder.

Bu dönemi, Katip Çelebi (1609-1657), çok güzel tahlil eder. Katip Çelebi “Cihannüma” adlı eserinde coğrafya ilmi hakkında şu bilgileri verir; “Coğrafya fenninde yalnız ülkelerin ahvali yazılmayıp belki oralarda oturanların usul ve adetleri, devlet işlerinin nasıl yürütüldüğü ve divan ahvali birlikte beyan olunmak, bu fennin vazifesi olduğu cihetinden, tarihe üstünlüğü vardır ve tercih olunur.” Yine Kâtip Çelebi, “Tuhfetü’l-Kibâr fi esfaril Bihar”adlı eserinde de, Osmanlı Devleti’nin gerileme sebebini coğrafyaya bağlar ve coğrafya ilminin önemini ve gereğini şu şekilde vurgular;“Hafi olmaya ki, devlet işlerini üzerlerine almış olanlara bilinmesi lazım olan işlerden biri coğrafya fennidir. Bütün yeryüzü ahvalini bilmek kolay olmazsa, bari Osmanlı ülkesinin şekli ve etrafta sınırdaş olan memleketlerin tasviri bilinmek gerektir ki, bir yere sefer etmek ve asker göndermek lazım geldikte, ona göre tedarik oluna. Düşman vilayetine girmek ve sınır boylarını korumak tedbirlerini almak anında kolay olur. Bu babta fenden habersiz kimseler ile meşveret yetmez, yerli dahi olursa. Zira çok yerli vardır ki, kendi diyarını iyice bilip anlatmaktan acizdir. Ve bu ilmin lüzumuna şu delil yeter: Yerebatası küffar, ol ilimlere ehemmiyet ve değer vererek, Yeni Dünya’yı bulup Sind ve Hind limanlarına yayıldı. Venedik taifesi gibi bir hor hakir kavim ki, küffar hükümdarları arasında rütbesi duka payesinden ibarettir ve aralarında balıkçı unvanı ile meşhurdur, Osmanlı Devleti’ninboğazına gelip ve garba hükmeyleyen şanlı devlete karşı kodu...” Gerçekten de öyledir. Gerileme döneminde yapılan tüm savaşlarda coğrafya hep göz ardı edilmiştir.

0 yorum: